Hukuk Blog
Sanığın Yokluğunda ve Sorgusu Yapılmadan Hüküm Verilemeyecek
Anayasa Mahkemesi (AYM), mahkumiyet dışındaki kararlarda sanığın sorgulanmadan, yargılamaların bir an önce sonlandırılmasını amaçlayan kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verdi.
Kararın gerekçesinden
Yüksek Mahkemenin kararında, Anayasa'nın 36'ncı maddesinde herkesin iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahip olduğu, Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinde hakkaniyete uygun yargılama kavramından hareket edilerek, adil yargılanma hakkının gereklerinin saptandığı ifade edildi
Bu hakkın gereklerinden birinin de duruşmada hazır bulunma hakkı olduğunun birçok kararda vurgulandığı kaydedilen kararda, Anayasa'daki adil yargılanma hakkının duruşmada hazır bulunma hakkını da kapsadığına işaret edildi.
Anayasa'nın 13'üncü maddesindeki, "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmü aktarılan kararda, "Adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamanın kanunla yapılması, Anayasa'da öngörülen sınırlama sebebine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir." denildi.
Anayasa'nın 141'inci maddesinde, "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." hükmü bulunduğuna işaret edilen kararda, bu ilke gereğince devletin, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin önlemler alması gerektiği belirtildi.
İtiraz konusu kuralın, yargılamaların bir an önce sonlandırılması ve sanığın savunmasının alınması için gerçekleşecek yersiz gecikmelerin önüne geçilmesini amaçladığı ve kanunilik şartını taşıdığı aktarılan kararda, "Bununla birlikte söz konusu hak bağlamında getirilen sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması da gerekir." denildi.
Mahkumiyet dışındaki kararlardan ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi kararlarının hukuki niteliklerine dikkati çeken kararda, bu kararların verilebilmesi için atfedilen fiilin sanık tarafından işlendiğinin sabit olmasının zorunlu olduğu vurgulandı.
Bu yönüyle suçun işlendiğinin sabit görüldüğü ancak ceza verilmesine yer olmadığı kararlarına hükmedildiği durumlarda sanığın Anayasa'nın 38'inci maddesinde öngörülen masumiyetinin ortadan kalktığı aktarılan kararda, "Güvenlik tedbirlerine hükmedildiğinde ise sanık masumiyetinin ortadan kalkması dışında ayrıca yaptırıma maruz kalmaktadır." denildi.
Yüksek Mahkemenin kararında, şu tespitlere yer verildi:
"İsnat edilen fiili işlediğinin mahkemece tespit edilmesi ve sonucunda ceza verilmesine yer olmadığına ya da güvenlik tedbirine hükmedilmesi durumunda da hakkında 5271 sayılı kanunun 223'üncü maddesinin 5 numaralı fıkrasında düzenlenen mahkumiyet hükmü gibi bir sonuç doğurmamakla birlikte sanığın işlediği fiilden dolayı hukuki olarak sorumluluğu devam edebilmektedir. Dolayısıyla mahkeme tarafından sanığın eylemi veya suçu işlediğinin tespit edildiği hallerde kurulan mahkumiyet dışındaki hüküm nedeniyle sanık başka yönlerden dezavantajlı konuma düşebilmektedir. Sanık hakkında böyle sonuçlar ihtiva edebilen mahkumiyet dışındaki bu tür kararlar bakımından sanığın sorgusu yapılmaksızın davanın bitirilebilmesine imkan tanınması adil yargılanma hakkına orantısız, dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa'nın 13 ve 36'ıncı maddelerine aykırıdır."
KOVUŞTURMA SAFHASINDA ASLOLAN SANIĞIN DURUŞMADA HAZIR BULUNMASI, “YÜZYÜZELİK” VE “DOĞRUDAN DOĞRUYALIK” İLKELERİNİN UYGULANMASIDIR. SAVUNMANIN ESAS OLMASI NEDENİYLE, KİŞİ HÜRRİYETİ VE GÜVENLİĞİNİN TEDBİREN VEYA CEZAEN KISITLANMASI KARARLARI, BİREYİN YOKLUĞUNDA VERİLEMEZ.
İstinaf Mahkemesi, verdiği yakın tarihli bir karar ile sanığa yokluğunda yargılamanın yapılacağının bildirilmemesine rağmen yokluğunda yargılama yapılarak karar verilmesinin kesin hukuka aykırılık olduğuna hükmetti.
Yerel Mahkeme tarafından sanığa çıkartılan duruşma gününü bildirir tebligatta; İcra ve İflas Kanunu 394. Maddesinin 5. bendi ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 195. Maddesi uyarınca “duruşma gün ve saatinde gelmediği takdirde yargılamanın yapılacağı ve yokluğunda bitirileceği” ihtaratına yer verilmemiştir.
Söz konusu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran sanık tarafından yapılan istinaf incelemesi neticesinde; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi tarafından söz konusu ihtaratın mutlaka yer alması gerektiğine hükmedilmiştir.
Zira, istinaf yoluna başvuran sanık tarafından Mahkemece kendisine çıkarılan tebligatta yalnızca “Mazeretiniz olmadığı halde duruşmaya gelmediğinizde zorla getirileceğiniz, hakkınızda yakalama kararı verilebileceği” ihtaratının yer aldığı görülmüştür.
İstinaf Mahkemesi tarafından tebligatta, sanığın yokluğunda yargılamanın yapılacağı yönünde ihtaratın bulunmamasına istinaden sanık yokken yargılama neticesinde tesis edilen hükmün kesin olarak bozulmasına karar verilmiştir. Bu karar ile birlikte yargılama hakkı bulunan sanığa bu hakkı kullanma olanağı sağlandığı görülmektedir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi 15.01.2020 tarihli 2019/5258 E. 2020/48 K. sayılı karar
0541 885 04 04